Markamızın DNA’sında “Rahatsızlık” Var
Bir Türk markası olarak 52 ülkede 307 üretici bayisi, 1000’in üzerinde satış noktası ile son kullanıcıya ulaşan Albert Genau Yönetim Kurulu Başkanı Adil Işıldak ile firmanın bugünü ve yarını üzerine konuştuk.
Albert Genau markasını nasıl tanımlarsınız?
Marka dediğiniz bir kavram, sadece tasarımı güzel bir logodan ibaret değil. Albert Genau logosunun altındaki sistem yazısı ise bir tesadüf değil. Bugün, dünyada kullanım alanlarının sınırsız olduğu hareketli cam sistemlerinin alüminyum profil, cam ve aksesuarları ile birlikte tasarımını yapıyor ve geliştiriyoruz. Albert Genau franchise modeliyle farklı coğrafyalarda bulunan üretici bayilerimiz sayesinde ürünlerimizi son kullanıcı ile buluşturuyoruz. Türkiye pazarında ise öncü olmak ile birlikte sürekli takip edilen, trendsetter marka konumundayız.
Trendsetter marka nasıl olunur?
Oyun planımız pazarın ihtiyaçlarını karşılamaktan çok, pazarı ürünlerimize adapte etme üzerine kurulu. Bu bağlamda, alışılmışın dışında ve beklentilerin çok daha üzerinde, yer yer de kullanıcıyı ve partnerlerimizi olumlu yönde şaşırtacak ürünler tasarlayarak sektördeki trendleri belirleyen şirket konumundayız. Coğrafya bağımsız bir yapımız var. Beş kıtada B2B ve B2C kanalları üzerinde hareket ediyoruz. 52 ülkede 307 üretici bayimiz ile son kullanıcıya ulaşıyoruz. Dolayısı ile markamıza yaptığımız her yatırımın orta ve uzun vadede geri dönüşümünü alacağımızı bilerek hedef pazarlarda markamızı konumlandırıyoruz. Bu başarının altında yatan kilit kavram ise “rahatsızlık” diyebilirim.
Kilit kavram rahatsızlık demiştiniz, nedir bu “rahatsızlık”?
Bunu kurumsal bir kültür olarak tanımlayabiliriz. Yani markamızın DNA’sında rahatsızlık var diyebilirim. Tüm departmanlarımız, kendi konfor alanlarının dışında çalışmaya odaklı ve hevesli. Bizde idari bir hiyerarşi var fakat fikirsel bir hiyerarşi yok; aksine, atılan her adım ortak akıl noktasında birleşiyor. Şirket içi girişimciliğe önem veren yapımız sayesinde kurguladığımız oyun planında, tüm çalışanlarımız kendisini oyunun içinde hissediyor. Bu da bence bir kurum kültürünün oluşmasında ve korunmasında en önemli etken. Burada bir anekdot da paylaşmak isterim. İhracat için belki de zor pazar olarak düşünülen Çin’de şu an partnerimiz olan firmalardan birinin CEO’su, heyeti ile birlikte geçtiğimiz yıl bizi ilk kez ziyaret etti. Ülkesine döndükten sonra bize yazdığı mesaj çok hoşuma gitmişti. Mesajında ürünlerimizin, iş modelimizin ve fiyatlarımızın ne kadar iyi olduğunu belirtmesinin yanı sıra heyet olarak kurum kültürümüzü çok beğendiklerini ve kısa ziyaretlerinde bu kültürden öğrendikleri çok güzel şeyler olduğunu yazmıştı. Bugün, bir şirketin ürünlerini, fiyatını, hizmetini beğenebilirsiniz fakat giderek katılaşan şirket yapılarının dışarıdan aktarmaya ve oluşturmaya çalıştıkları kültür kavramının beğenilmesi çok olağandışı. Bu durumu, beraber hareket etmeye borçlu olduğumuzu düşünüyorum. Şirket çalışanlarımızın tümü iş geliştirme departmanımızın doğal bir üyesi ve öncelikli işlerinin başında “şirkete rahatsızlık vermek” geliyor. Buradaki rahatsızlığı, aslında şirket açısından pozitif anlam taşımakla beraber, şirketin konfor alanına hapsolmasını önleyen ve şirketi yeniliklere açık hâle getiren bir kavram olarak tanımlayabilirim. Tüm departmanlarımız ile bütünsel olarak, fırsata odaklanan ve yeniliğin peşini bırakmayan yapımızı çok önemsiyorum. Şirketin faydasına olabilecek bir şeyi daha iyi nasıl yapabiliriz, hangi pazarda nasıl daha hızlı yol kat ederiz düşüncesi ile bazen departmanların işleyişlerini bile değiştirebilecek kararlar alabiliyoruz. Dolayısı ile bu hızlı adaptasyonumuz yerel pazarlarda da hızlı bir refleks yaratıyor.
A’dan Z’ye Ar-Ge odaklı bir şirketsiniz, bu konuyu biraz açabilir misiniz?
Ar-Ge departmanımızın mottosu “her sene en az iki yeni ürün”. Bugüne kadar tasarladığımız tüm sistemlerimizin en ufak aksamlarında dahi Albert Genau logosu var. Dolayısı ile bu logoyu taşıyabilen bir vidanın tasarımı bile öncelikle bizim içimize sinmeli. İçimize sinme durumunu özellikle ürün tasarımında; kolaycılıktan uzak, çok irdelemek ile hafif paranoyaklık arasındaki ince çizgide gidip gelmek olarak tanımlayabilirim. Bu durum, şirketin tüm departmanlarında da olduğu için özellikle yeni ürün tasarımlarında hararetli geçen toplantılar yaşayabiliyoruz. Ürün geliştirme faaliyetlerimizde her bakışı ve her fikri değerlendiriyor, tüm fikirlere cesurca yaklaşıyoruz. Bir ürün tasarımında; parçaların tedarikinden, partnerlerimizin üretim ve montaj kolaylığına, satış ve satış sonrası aşamalarının yanı sıra son tüketicinin de ihtiyaçlarına kadar empati yapıyoruz. Her süreç için akılcı çözümler geliştiriyoruz. İçimize sinmeyen hiçbir şeyi ne partnerlerimize ne de tüketicilerimize sunmayız. Sanırım bu yüzden de dünyanın her yerinde aynı olumlu tepkileri alıyoruz.
Albert Genau markası ile farklı coğrafyalara ulaşıyorsunuz. İş modelinizden bahseder misiniz?
Güçlü olanların değil, değişime ayak uyduranların ayakta kalabildiği bir çağda ulaşılabilirlik çok kısaldı. Yakın zamanda Tesla markasının değerinin, Volkswagen gibi bir dünya devi ile yarışıyor olduğunu düşünürsek; oyuna ne zaman dâhil olduğunuz değil, nasıl başarı elde edebileceğinizi kurgulamanız önemli. Sattığımız ürünün bir emtiadan, partnerlerimizin de sahipleneceği, tüm dünyada saygı gören, markalı bir ürüne dönüşmesi bizim için ayrıştırıcı. Bu noktada markalaşma konusundaki tutumumuzda ısrarcıyız ki bizi başarıya ulaştıran en önemli unsurların başında bu geliyor. Bu doğrultuda sadece ürün satan değil, markamızı taşıyabilecek doğru partner arıyoruz. Ayrıca, ölçekli iş modelimiz ile Türkiye’de başarılı olduğumuz planı yerel ihtiyaçları belirleyerek farklı coğrafyalara da çok hızlı uyarlayabiliyoruz. Bu da bizi bir anda o pazarda farklılaştırabiliyor, rakiplerimize ise gerçek anlamda rahatsızlık veriyor. Bugüne kadar anlattığımız hikâyemiz hep aynı. Bugün, 13.300 km ötede bulunan Şili’deki partnerimiz, Çin’deki, Avrupa’daki ya da Amerika’daki partnerlerimiz de Albert Genau logosu ile ürünlerimizi pazarlayabiliyorsa bu, bazı şeyleri doğru yaptığımızın göstergesi. Yerel pazarlara özgü kalıcı, sürdürülebilir, rekabet gücünü arttırıcı çözümler ürettikçe odaklandığımız pazarlarda derinleşiyoruz.
Pazarlama faaliyetlerinizden bahsedersek, farklı olarak ne yapıyorsunuz?
“Nedensel çıkarım” kavramını çok severim. Şirketimizde de her attığımız adım için sebep-sonuç ilişkisini kurgularız, bu ilişkiyi ararız. Artık günümüzde bilgi akışı çok hızlandı. Her yerde bir temas, bir iz bırakıyoruz. Dolayısı ile bu verileri toparlayıp anlamlı hâle getirebilmek önemli. Buna “veriden çıkarım” da diyebilirim. Öncelikle veri analizi birimimiz ile bu verileri anlamlı bilgiye çevirip buna bağlı olarak strateji geliştiriyoruz. Bu amaçla omni-channel pazarlama yaklaşımı ile pazarlamada yer alan dijital ve fiziki tüm kanalları kullanıyor ve partner ya da son kullanıcımıza aynı mesajı vermeye, aynı deneyimi yaşatmaya odaklanıyoruz.
Peki, Albert Genau yarına nasıl bakıyor?
Önümüzdeki süreç ile ilgili çok heyecanlıyız. Öncelikle faydasına çok inandığım şirket içi girişimciliği arttıracağız. Şirket yapımız ve iş modelimiz sebebi ile coğrafya bağımsız, kapasite kısıtsız büyüyebiliyoruz. Yurt içinde veya yurt dışında fark etmez; kafamızda herhangi bir önyargı yok, herhangi bir engel yok, aksine planlı hedeflerimiz var. Bu anlamda hedef pazarlarımızda marka gücümüzü arttırmaya odaklanacağız. Uygun fırsat doğrultusunda yurt dışında networkü geniş şirketleri satın almayı da planlıyoruz.